20 Şubat 2011 Pazar

Fotograf Kulubesi



Yeni blog. Fotograf bir tutku yaratiyor ki insanin icinde anlatmak zor. O yuzden en iyisi gorduklerimi gostermek.

Insnlarin dusuncelerini dinlemek/okumak gercekten mutlu ediyor beni. Eger zamaniniz varsa goz atin :)

http://fotografkulubesi.tumblr.com/

2 Nisan 2010 Cuma

Başka Dilde Aşk



Henuz izleme firsatim oldu. Harika bir filmdi. Bir yazi yazmak gerekli hakkinda. Umarim yakinda fikirlerimi yazabilecek zamani bulabilirim. Simdilik: Izlemediyseniz kacirmayin derim.

19 Şubat 2010 Cuma

500 Days of Summer



"Le fabuleux destin d'Amélie Poulain" ya da filmi izleyenlerin siklikla kullandigi isimle sadece "Amelie". 2001 Belcika yapimi bir masal aslinda Amelie. Cok ozel bir film benim gibi bir cogu icin. Onu ozel kilan ise hikayeyi anlatma dili. Gercek dunyanin dekor olarak kabul edildigi sahnede gercek ustu bir karakterin hikayesi. Modern dunya polyanasi kisaca, ama asla basit degil.

Amelie'den bu yana anlatimindan bu denli zevk aldigim ikinci film "500 Days of Summer" , "Cesaretin Var mi Aska?" ile birlikte. Kendine has bir akiciligi ve kurgusu var.

Summer'la 500 gun diye cevirsem cok da kotu olmaz sanirim. Bir iliskinin hikayesi, Summer'la 500 gunun hikayesi. Bir erkek, bir kadin, bir ask ve bir son... Iste tam bu noktada filmin en carpici ogesi cikiyor aslinda ortaya. Siradan "abur-cubur" filmlerden farki, onlardan bir adim oteye gecebilmesi. Aliskinizdir aslinda mutlu sonlara. Bir ask baslar, sallanir, yikilacak gibi olur ama son anda hersey rayina oturtulur, ve perde iner. Kurgunun hayata uzak olmasi zaten bu senaryolari bir sabun kopugu misali aklinizdan ertesi gunlerde silen. Izleyiciyi mutlu etmektir amac bu filmlerde ve bunun icin kahramanlar zor ölür beyaz perdede. Ama gercek hayatta once kahramanlardir pes eden hayata.

"500 Days of Summer", "Bu bir ask filmi degildir" diyerek basliyor. Gercekten de degil . Otesinde bir sebep arayan bir hikaye. Daha en basta ogreniyoruz ki Tom ve Summer ayrilmaktadirlar aslinda. Bir ask filmi degil bir ayrilik filmi... Sonra ogreniyoruz ki 488. gundur baslangic, o 500 gunun. Sonra gidip gelmeler baslar oncesine ve sonrasina. Degisen bakis acilari damga vurur hikayeye. Tom anlatir bize ayriligin anatomisini. Tekrar tekrar yasar kafasinda 487 gunu, ama her seferinde belli farklarla. Bazen sanki derin bir sisin icinden gunese cikar gibi hissedersiniz. Bazen gunesi batirir Tom, bazen de koyar en tepeye. Bazen ekran bolunur ikiye ve pat diye koyar orataya gerceklerle hayallerin farkini.

Ama anlatilan aslinda sizin hikayenizdir, sizin Summer'iniz ve sizin 500 gununuz. Ama belki de bunu anlamak icin Tom gibi 500. gunu beklemek gerekir.

Iste, anlatimi disinda, ozel yapan bu filmi sonundaki 12 gundur. O kadar cok izlemisiz ki "488 Days of Summer"lari, bu film hakkinda ayri bir parantez acilmayi fazlasiyla hakediyor.

30 Ocak 2010 Cumartesi

Vicky Cristina Barcelona




Bolca Akdeniz, biraz sarap, klasik gitar ve en onemlisi arka planda etkileyici bir sehir, Barcelona... Herhalde bu filmi izledikten sonra damakta kalan ilk tadlar bunlar oluyor. Film bittiginde, kendinizi bir Akdeniz kasabasinda sokaklara atmak istiyorsunuz. Bir hikaye ve kurgu bir mekanin sicakligini ancak bu kadar yansitabilir herhalde. Woody Alen'a saygilarimizi iletelim bu noktada.

Hikaye aslinda cok orjinal degil. Tatil icin evden uzaklasan iki Amerika'li genc kizin Avrupa'ya mehaba demesi. Bunun uzerine daha once de bircok film uretildi. Fakat hicbiri Woody Alen kadar kultur farkliligini net bir sekilde masaya koyamamisti. Yeni dunyanin tuketici ve ac ruhu (Vicky ve Cristina) eski dunyanin "insan"ina (Juan Antonio ve Maria Elena) karsi. Her iki kutubun digerini kendi penceresninden bakarak anlama cabasi. Zitliklar, savaslar ve bir uzlasi... Vicky'nin, yeni dunyada acligini bir turlu doyuramadigi ruhunun onune kurulmus bir solen sofrasi ve hayati kesfetme cabasi, diger yandan Cristina'nin kendi kurdugu gosterissiz ama "mantik"li ve stabil dunyasinin temellerinin aslinda ne kadar kaygan oldunu anlamasi.

En kisa zamanda bu guzel filmle ilgili bir yazi ekleyecegim.

Blog uzerine...




Bazi filmler vardir izlemek yetmez, uzerine soz soylenmesi gerekir. Bazi filmler vardir uzerine soyleyecek soz bulamazsin.Uzun zamandir aklimdaydi. Aklimda iz birakan filmer hakkinda bir iki cumle karalamak. Baslamak icin iste firsat dedim kendime. Bakalim ne siklikta basarbilecegim bunu.

Atlas pasaji bana hep filmleri hatirlatir. Cocuklugumuzun bulusma mekani Istiklal caddesinin, sinema denince onuden mutlaka gecilen noktasidir o pasajin tastan kapisi. O yuzden baska ne olabilirdi ki zaten, film uzerine bir blogun adi.

Not: Turkce karakter kullanamadim icin simdiden kusura bakmayin. Ingilizce klavyeye mahkum oldugum icin caresizim o konuda.